2011-Sinan Keskin

“Havasına, parasına, kızına”

~ ~
Herkes yaşadığı kenti sever mi? Ya da sevmek zorunda mı? Bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da yaşadığım kenti sevdiğim. Seviyorum İzmir’i. Buradan farklı bir yerde yaşamak düşüncesi pek cazip gelmiyor bana. İş olanaklarının (kendi mesleğim açısından) kısıtlı, hatta yok denecek düzeyde olmasına rağmen yine de kopamıyorum İzmir’den. 
Bu kentte doğmadım. İlk çocukluk yıllarım burada geçmedi. Ama neredeyse çeyrek asırdır yaşadığım İzmir’in artık ‘memleketim’ olduğunu hissediyorum.

Cehaletinden Prangalar Eskittim

~ ~
Herkes her şeyi bilmek zorunda değildir. Zaten “ben her şeyi biliyorum” diyen birinin bildiği her şey yarım yamalaktır. Ama belli bir eğitim seviyesine ulaşmış herkesin bu ülke ile ilgili genel kültür kapsamına giren birçok şeyi bilmesi gerekir. Özellikle mesleği ile ilintili konuları es geçemez. Hele bir de mesleği yeni nesilleri yetiştirmek olan birinin böyle bir lüksü olamaz. 

Hiç heveslenmeyin ucuz olmayacak

~ ~
 
Dünyada kolay para kazanmanın çok farklı yolları var. Amerika’da yaşayan (hep orada yaşar ne hikmetse) hiç tanımadığınız bir akrabanızdan miras kalması veya milyarda bir ihtimal de olsa lotodan para çıkması sureti ile çok para kazanabilirsiniz. (Yasal olmayan yöntemlerin konumuzla ilgisi yok) Ama yukarıda söz ettiğim kazançlar bir defaya mahsustur ve elde ettiğiniz parayı iyi değerlendiremezseniz tükenir gider. 
Bunların dışında hiç bitmeyen, sürekli katlanarak artan bir gelir modeli daha var. Üçüncü şahısların yaptığı alışverişten sorgusuz sualsiz pay talep ederek düzenli ve çok gelir elde edebilirsiniz. Bunun yasal olmayanına haraç, kanunlarla meşrulaştırılmış haline ise vergi diyoruz. 

Çakıları hazırlayın dağa çıkıyoruz...

~ ~
Panik yok, sakin olun. Yazının başlığına bakıp “ne oluyor yahu, dağda ne işimiz var” demeyin. Dağa çıkıyoruz çünkü kenger otundan sakız yapacağız. “Kenger sakızı da nedir yahu” diyenler için, bkz “Kenger sakızı, Dutlupınar Lokantası ve ben”. 
Önceki yazımda kenger sakızının nasıl yapıldığını anlatacağımı yazmıştım. Söz verdiğim zaman mutlaka tutarım. Aslında meraklılar, herşeyi bilen arkadaşımız Google’a sorup öğrenmişlerdir. Ama olsun ben yine de anlatayım. Zaten Google’daki tariflerin hemen hemen hepsi aynı kalemden çıkmış gibi. Kopyala - yapıştır sağolsun! 

Kenger sakızı, Dutlupınar Lokantası ve ben...

~ ~
Elimde küçük bir konserve kavanozu ile Dutlupınar Lokantası’nın önünde şehirlerarası otobüslerin mola vermelerini bekliyordum. 80’leri sonuydu. Ben henüz 10’lu yaşlarımın başındaydım. Merakımdan olsa gerek yaz tatillerinde küçük ticaret girişimlerim oluyordu. Çok başarılı olduğum söylenemez ama en azından deniyordum.
Çocukluğumun geçtiği İlçe Kayseri – Malatya güzergâhı üzerinde olması nedeniyle (Bkz. Hakkımda) Doğu – Batı arasında yolcu taşıyan otobüslerin uğrak yerlerinden biriydi. Her gün yüzlerce otobüs ilçenin tam ortasından geçer ve birçoğu yemek molası için lokantalardan birinin önünde dururdu. Hala da öyle.

-- Türk Usulü Ticaret 3 -- Yüzde 70 indirdik… Yersen…

~ ~
Ticaretin temel prensibi kâr etmektir. Bir ürünü veya hizmeti ürettiğinizde maliyetinizin üzerinde bir değere sattığınız zaman ticaret yapmış olursunuz. Aksi durumda siz bir meleksinizdir. …! Onlarda yeryüzünde bulunmazlar.
Eskiden sezon sonlarında, elde kalan malların tüketilmesi için düzenlenen indirimler artık 12 ay boyunca mağazaların vitrinlerini süslüyor. Yüzde 10’dan tutun da neredeyse yüzde 70’e kadar indirim yapılıyor. Bu indirimleri kendilerine sunulmuş bir fırsat olarak gören tüketim çılgınları da kasaların önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. İhtiyaçları olsun ya da olmasın, alacakları ürünü kullansınlar ya da kullanmasınlar önemli değil. Bu kadar büyük indirim varken fırsatı kaçıramazlar!!!

--Türk Usulü Ticaret 2 -- “Benim reklama ihtiyacım yok”

~ ~
Ticaret zekâsı ve becerisi üzerine kaleme alınan her yazıda mutlaka Yahudilerden söz edilir. Edilmelidir de. Dünya çapındaki Yahudi şirketlerini ve markalarını dikkate aldığınızda bunun zaruri olduğunu görürsünüz. Ben de konuya böyle bir hikaye ile başlamak istiyorum.
İşte benim hikâyem:
Cebinde 10 lirası olan bir Türk ticaret yapmaya karar verdiğinde süreç şöyle gelişir; Cebindeki paranın 1 lirasıyla dükkân kiralar, kalan parasının tamamıyla ürün alıp dükkânına doldurur. Sonra dükkânın önüne bir tabure atıp bir elinde çay bir elinde sigara müşteri gelmesini bekler. Müşteriler gelip de alışveriş yaparsa ne âlâ ama kimsenin yolu o dükkâna düşmezse yandı gülüm keten helva.

-- Türk Usulü Ticaret 1 -- "Küçük olsun benim olsun"

~ ~
Küçük olsun benim olsun felsefesi bizler için her zaman geçerlidir. Büyük ve sağlam bir yapının içinde yer almaktansa bize ait olanın patronu olmayı çok seviyoruz. Aileden gelen bir güçle çalışma hayatına patron olarak başlayamayan çoğunluk her zaman bir yolunu bulup kendi işini kurmanın peşindedir.

Türk Usulü Ticaret

~ ~
Yeryüzünde ne kadar eylem varsa hemen hemen hepsinin bir Türk yorumu mevcuttur. Aklınıza ne geliyorsa, beslenme, envai çeşit spor faaliyetleri, A’dan Z’ye kültür sanat etkinlikleri, eğitim vs. tüm eylemlerin “Türk Usulü” mutlaka vardır.
Biz toplum olarak uluslararası normları kullanmak yerine her şeyi kendimize uydurmaya bayılırız. – Aslında birçok toplumda da bu yönde bir eğilim vardır. Herkes her şeyi kendine uygun gelecek şekilde hayata geçirir. Ancak biz Türkler bunu biraz abartıyoruz, abartmakla kalmıyor yaptığımız yanlış da olsa ondan vazgeçmiyoruz. – Bizim için doğru ne ise o işin kuralı odur. E hal böyle olunca çoğu zaman bir arpa boyu yol alabilmek için arpa ambarını heba ediyoruz.

“Küçük Sırlar”da zaman karmaşası

~ ~
Her hafta bir sinema uzunluğunda dizi çekilince ister istemez böyle küçük hatalar da oluyor. Set ekibi, oyuncular hatta yapım şirketinin idari personeli o kadar çok yoruluyordur ki bu hataları hoş karşılamak gerekir. Gerekir de, oyunculara her bölüm için tomarla para ödeyen yapımcılar bu türden hataları önceden tespit edecek bir ekip de kurmalılar. En azından onlara bu paraları kazandıran izleyiciye saygı duymak bunu gerektirir.

“Bu Dünya Bir Pencere”

~ ~
Ezginin Günlüğü’nü 90’lı yılların başında Düşler Sokağı ve Ebruli gibi popüler şarkılarıyla tanıyanlar Emin İgüs adını duymamışlardır. Ama Emin İgüs, 1980’lerin başında Şebnem Ünal, Hakan Yılmaz, Vedat Verter ve Nadir Göktürk ile birlikte grubu kuran muhteşem insanlardan biridir. Grubun, Seni Düşünmek, Alagözlü Yar, Bahçedeki Sandal ve Ölüdeniz albümlerinde besteci ve solist olarak görev yaptı.

Alırım anahtarını

~ ~
Eskiden de zenginlik bu kadar görgüsüzce mi yaşanıyordu? Kazandığı paranın hesabını bilmeyen güruha mensup ve fakat bu parayı kazanmakta hiçbir katkısı olmayan, henüz sadece “yemekle” meşgul gençler böyle fütursuzca mı davranıyordu? Bu soruların cevabı belki de evettir. Ama en azından biz bunları görmüyorduk, bilmiyorduk. Aslında Cem Yılmaz yıllar önce bu konuya parmak “basmıştı”.

 
© 2010- Sinan Keskin
IniMinimalisKah is proudly powered by Blogger