“Havasına, parasına, kızına”-Sinan Keskin

“Havasına, parasına, kızına”

~ ~
Herkes yaşadığı kenti sever mi? Ya da sevmek zorunda mı? Bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da yaşadığım kenti sevdiğim. Seviyorum İzmir’i. Buradan farklı bir yerde yaşamak düşüncesi pek cazip gelmiyor bana. İş olanaklarının (kendi mesleğim açısından) kısıtlı, hatta yok denecek düzeyde olmasına rağmen yine de kopamıyorum İzmir’den. 
Bu kentte doğmadım. İlk çocukluk yıllarım burada geçmedi. Ama neredeyse çeyrek asırdır yaşadığım İzmir’in artık ‘memleketim’ olduğunu hissediyorum.

Yaşadığınız kenti sevin 
Doğduğumuz kenti seviyor olmamızın kafa kağıdımızın doğum yeri hanesinde yazıyor olmasından kaynaklı gereksiz bir manevi bağlıktan kaynaklandığını düşünüyorum. (Tabi eğer doğduğumuz kentte yaşamıyorsak ve sürekli oraya özlem duyuyorsak) Özellikle çocukluk yıllarında terk edilmiş bir memleketi sevmek, özlemek için pek bir sebep yok aslında. 
Eğer yaşadığımız kenti içselleştirip tam anlamı ile bir aidiyet sağlayamamışsak, uzakta bir yerde ait olduğumuzu hissettiğimiz bir yer olduğunu düşünüp memleket özlemi ile yanıp tutuşabiliriz. Ama bunun ruh sağlığınıza hiçbir faydası olmaz. Ya yaşadığınız kente ait olun ya da gidin ait olduğunuzu düşündüğünüz kentte yaşayın. Kendinize bir ömür eziyet çektirmeyin. 
Ben ait olduğumu düşündüğüm kentte yaşıyorum. Ve bu kenti seviyorum. Üstelik İzmir’i sevmek için bir sürü başka nedenim de var. 
- Varyant’tan kıvrıla kıvrıla Konak Meydanı’na inmeyi, inerken “ya fren patlarsa” diye düşünmeyi 
- Pasaport’ta denizin üzerine uzayan seyir terasında oturup iğrenç karbonatlı çayı yudumlarken “çay bahane, şurada oturmak var ya” demeyi. 
- Urla İskelesi’nde katmer yedikten sonra her seferinde “çok yağlıymış, bir daha yemesen mi” demeyi. 
- Tek biletle (artık tek ‘dıııt’la) kentin bir ucundan diğer ucuna gitmeyi. - Kızlarağası Hanı’nda kahve içmeyi. 
- Kemeraltı’nda hiçbir şey satın almadan gezmeyi 
- Her Fuar döneminde “eski fuarların tadı kalmadı” demeyi 
- Bir akşam vakti, ‘Ege Mahallesi’nden yürüyerek geçsem ne olur acaba’ diye düşünüp sonra kendi kendime “akıllı ol laaaa” demeyi 
- Gecenin 3’ünde Kumru yemek için Çeşme’ye gitmeyi (gençlik işte. şimdi olsa bırakın Çeşme’ye gitmeyi 3’te ayakta tutamazsınız beni) 
- O güzelim tarihi Rum evlerinde kafayı çekmeyi. (Bar denilince aklıma hep İzmir’deki eski Rum evleri geliyor. O nedenle yıllar önce Sakarya Caddesi’nde bir han içindeki bara gittiğimde yaşadığım dumuru unutamam.) 
- “Havasına, parasına, kızına güvenilmez” diyip, havasından da kızından da vazgeçememeyi (Parasını karıştırmayın) 
- Her geyik ortamında “yahu İzmir kocaman bir köy” diyebilmeyi 
- Tilkilik’te Hayyam Meyhanesi olduğunu ve istediğimde orada rakı içebileceğimi bilmeyi (O meyhane hala duruyor mu Ahmet Çınar?) 
- Bir türlü hangi alanda uzmanlaşacağına karar veremiyor olmasına kıs kıs gülebilmeyi. (Bir dönem fuarlar kenti olacaktık. Sonra kongreler ve turizm kenti olmaya karar verdik. Zaman geçti ‘acaba moda ve tasarım kenti kenti mi olsak’ diye düşünmeye başladık.) 
- Yıllardır dümdüz bir hat üzerinde toplam 10 duraktan oluşan ‘hafif raylı sisteme’ ‘metro’ diyebilmeyi 
- İstanbullu’nun saatlerce yol teperek geldiği Çeşme’ye yarım saatte gidebileceğimi bilmeyi 
- Her seçimde iktidara nanik yapabilmeyi 
Hepsi bu kadar değil tabi ki. Aklıma geldikçe bu yazıyı güncelleyeceğim. Siz de İzmir’i sevme sebeplerinizi yorum olarak eklerseniz yazıya dahil ederim.
Izmir by Bendeniz on Grooveshark İzmir'in Kızlari by SEZEN AKSU on Grooveshark Canım İzmir by Dario Moreno on Grooveshark Gozum Senden Baska by Ezginin Gunlugu on Grooveshark

0 yorum:

Yorum Gönder

 
© 2010- Sinan Keskin
IniMinimalisKah is proudly powered by Blogger